19 Mart 2014 Çarşamba

AHLAK FELSEFESİ NEDİR?

      
                                    


 
      Ahlâk felsefesi, insan eylemlerini ve bu eylemlerin dayandığı ilkeleri konu alan felsefe dalıdır. Buna göre ahlâk felsefesi, ahlâk alanında hakim olan ilkeleri, “iyi” ve “kötü” nün ne olduğunu, ahlâklılığın ne anlama geldiğini ele alır. Ahlâklılığın ne olduğu üzerinde durur; özünü ve temellerini araştırır. İnsanın davranışlarında özgür olup olmadığını sorgular. Hangi eylemlerin ahlâklı olabileceğini irdeler. Bunlar için bir takım ölçütler koyar. Kısacası ahlâk felsefesi, ahlâk hayatı üzerinde sistemli bir biçimde düşünme ve soruşturmadır.
    Her bilgi dalının kendine özgü kavramları ve özel terimleri vardır. Ahlâk felsefesinin de “iyi”, “kötü”, “özgürlük”, “erdem”, “sorumluluk”, “vicdan”, “ahlâk yasası”, “ahlâki karar”, “ahlâki eylem” olarak belirlenen kavramları vardır. Şimdi bu kavramların neyi anlattığını kısaca belirtelim.
1. Ahlak Felsefesinin Temel Kavramları
İyi: Ahlâk açısından yapılması uygun olan, iradenin yapılmasına özgürce karar verdiği eylemlerdir.
Kötü: Ahlâk yasası açısından yapılması uygun olmayan eylemlerdir.
Özgürlük: İradeyi kullanarak istediğini yapabilme halidir.
Erdem: İradenin cesaret, cömertlik, bilgelik gibi iyiyi yapmaya yönelmesidir.
Sorumluluk: İnsanın bilerek ve iradeli olarak yaptığı bir işin, bir davranışın sonuçlarını kabullenmesidir.
Vicdan: İyi ile kötüyü birbirinden ayırabilme gücüdür. (Bireyin, kendi tutum ve eylemlerini değerlendirme yetisi.)
Ahlâk yasası: Uyulması ahlâk açısından gerekli ve geçerli olan kurallardır. Bu kurallar kişinin ne yapması, ne yapmaması, davranışlarının nasıl olması gerektiğini gösterirler.
Ahlâki karar: Kişinin, ahlâk yasalarına kendi hür iradesi ile uymasıdır. Bu uyma dışardan herhangi bir zorlama ile değil, bireyin kendi isteğiyle olmalıdır.
Ahlâki eylem: Ahlâk kurallarına uygun ve iradeli olarak bir şeyi yapmaktır.
2. Ahlâk Felsefesinin Temel Soruları
a. Ahlaki eylemin bir amacı var mıdır?
Bu soruya filozoflar farklı cevaplar vermişlerdir.
Ahlâkın amacını mutluluk - haz olarak açıklayan filozoflardan Epiküros’a göre mutluluk; yaşamdan “haz” alabilmektir. Haz, en yüksek iyidir.
Ancak bu haz duyusal bir haz olmayıp, bedenin acılardan uzak olması, ruhun huzura kavuşmasıdır.
“Fayda”yı ileri süren filozoflara göre mutluluk, insanın tutkularına engel olması, toplumun çıkarının kişisel çıkarlardan üstün tutulmasıdır.
Kant’a göre ise ahlâki eylemin amacı mutluluk değil “ödev” olmalıdır. Ödev, iyiyi istemedir. Bunun gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi önemli değildir.
b. İnsan ahlâki eylemde bulunurken özgür müdür?
Bazı filozoflar bu soruya birbirine karşıt iki cevap vermişlerdir. Bu cevaplar determinizm ve indeterminizm olarak iki grupta incelenebilmektedir. Otodeterminizm bu iki görüşü uzlaştıran üçüncü bir görüş olarak ortaya çıkmıştır.
İnsanın eylemlerinde özgür olduğunu ya da olmadığını savunanlar kendilerine göre psikolojik, sosyal, ahlâki ve hukuki kanıtlar ileri sürmektedirler.
Eylemlerin özgür olduğunu (indeterminizm) savunan filozoflar, kişinin kararlarında tamamen özgür olduğunu ileri sürerler ve özgürlük için sınır tanımazlar.
Eylemlerin özgür olmadığını (determinizm) savunanlar ise herşeyin önceden belirlenmiş olduğuna, insanın önceden belirlenmiş olanları hiçbir şekilde değiştiremeyeceğine inanırlar.
Bunlara göre insan, rüzgarın önündeki yaprak gibidir. İrade içten ve dıştan gelen etkenler tarafından belirlenir. İnsan karar alırken içinde bulunduğu koşulların etkisindedir. Bu koşullar serbest karar vermeyi önler.
Ahlaki eylemlerin özgürlüğü konusunda bir başka yaklaşım, otodeterminizm (ahlaksal özerklik)tir. Bu yaklaşım, kişinin kendi ahlaki değerlerini oluşturabilme ve bu değerlere uyabilme özgürlüğünü varsayar. Burada kişinin bilinçli tercihleri öne çıkar. Bir bakıma determinizm ile indeterminizmi uzlaştırır.
c. İnsan Neye Karşı Ahlaklıdır?
Bu soruya bağlı olarak dört tür ahlaktan söz edilebilir:
·         Dine karşı ahlak: Dinin belirlediği kurallara uymak esastır. Kutsallara saygılı olmak gibi.
·         Doğaya karşı ahlak: İnsanın doğaya tepkilerinde kendini gösterir. Doğal varlıkları korumak gibi.
·         Bireysel ahlak: Bireylerin kendi öz güvenine karşı bakışında söz konusudur. Kimsenin haberi olmadığı halde çektiği kopya için, “kendimden utanıyorum” diyen birinin bu ifadesi, kendine karşı ahlaki durumunu ifade etmektedir.
·         Toplumsal ahlak: İnsanın diğer insanlarla ilişkilerinde ortaya çıkar. Başkalarının iyi niyetini kötüye kullanmada olduğu gibi.
d. Ahlakın Kaynağı nedir?
Bu konuda farklı görüşler vardır.
·         Ahlakın, dünyanın bir parçası olduğunu söyleyenler vardır.
·         Ahlakın doğa üstü bir varlıktan, örneğin dinden kaynaklandığını ileri sürenler vardır.
·         Ahlakı, insan zihninin bir ürünü sayanlar vardır.
e. Ahlak Yargısını Diğer Yargı Türlerinden Ayıran Özellikler Nelerdir?
·         Ahlak yargıları, yapılması istenen bir eylemi bildirirler. Bunlar yaşama yönelik, olması gerekeni belirten yargılardır.
·         Ahlak yargıları değer içerdiğinden özneldir. “İyi” ve “kötü” gibi değerler ortaya koyarlar.
·         Ahlak yargıları değişkendir. Zamana ve mekana göre değişir. Herkes için değişmez yasalar ortaya koymaz.
·         Ahlak yargıları normatif (kural koyucu)dir. Yapılması ya da yapılmaması gerekeni belirtir. “Yalan söylemek kötüdür” gibi.
 

 

 

 

 

 

 
 
 
 

 

SOKRATES VE AHLAK FELSEFESİ

 
SOKRATES KİMDİR?
 
                                                      

 Sokrates; Eski Yunan filozofudur (Atina İÖ 469-ay.y. 399)

Babası heykelci, annesi ebeydi. Gelişmesinde, sofistlerin etkileri olduysa da, sorularında daha derine giden, yaşamayı daha özünden kavrayacak bir filozof olmayı yeğledi. Filozof olduğu zaman da, doğru bildiğini söylemekten çekinmedi, gelip-geçici olan para, ün, süs vb gibi şeylere önem vermedi. Zamanını Atina sokaklarında dolaşarak, karşılaştığı insanlarla konuşarak, gerçeği arayarak geçirdi. Gerçeği ararken, başkalarını da uyandıran, alışkanlıklarının yüzeysel ve rahat kabuğundan çıkartmaya çalışan bir kişi olarak ister istemez pek çok kişinin, özellikle de bilgisizlikleri gösterilen, küçük düşen sıradan sofistlerin düşmanlığını kazandı. Giderek ona karşı olan düşmanlıklar arttı. Buna onun felsefesinin, gerçekte söyleyip yapmak istediğinin yanlış anlaşılması da eklenince, Atina tanrılarını reddedip yerine yeni tanrılar koymaya çalışmak ve gençleri baştan çıkartmak savıyla mahkemeye verildi. 70 yaşındaki Sokrates, Atinalılar önünde kendini savunduysa da, oylamada az bir oy farkıyla suçlu bulundu, ölüm cezasına çarptırıldı. Dostları onu kaçırmayı planlamış ve gerekli her türlü hazırlığı yapmışlardı. Ne var ki, Sokrates’i suçlu gibi kaçırmaya razı edemediler. Atina’ya Atinalıların kararına, saygısını göstermek ve ölümüyle onların yanlış kararına yanıt vermek istercesine baldıran zehiri içerek öldü.
 

 SOKRATES VE AHLAK ANLAYIŞI
 
 
 


    Sokrates ahlak felsefesini ciddi ve kapsamlı olarak ele alan ilk kişidir.
   
    Sokrates felsefesi bir ahlak, bir yaşama felsefesidir. Bu felsefe insanlara belli ahlak normları sunmaz, belli yaşama yolları göstermez; o hep eleştirerek, belli normlara, yaşama kalıplarına kapanıp kalmayı engelleyen aydınlanmacı tavırlı bir ahlak ve yaşama felsefesi sunar.

    Sokrates’in ahlak görüşü iki düşünceden ibarettir: 1- Erdem bir bilgidir. 2- Kimse bilerek kötülük yapmaz.

    Sokrates, insanların yüzlerini ve fiziki yapılarını değiştiremeyeceklerini, fakat ruhlarını ve karakterlerini değiştirip geliştirebileceklerini belirtmiştir.


   Sokrates, insanların ruhlarında saklı halde bulunan ahlaksal yargıların varlığına inanır. Filozofun görevi, bunu ortaya çıkarmaktır. Bu da ancak eğitimle olur.

   Sokrates’e göre insanı kötülüğe sürükleyen bilgisizliğidir. “kimse bilerek kötülük yapmaz.” Sözü ile kişinin iyi bir yaşam sürmesini bilgi sahibi olmasına bağlamıştır. Bilgi edinen kişi erdeme sahip olacaktır. Erdem ve bilgi Sokrates’e göre özdeştir. Bilgi edinen kişi eylemlerinde iyiye yönelecek, iyi bir yaşam süren kişi erdem sahibi olacak ve erdem sayesinde de mutluluğa ulaşacaktır. Burada mutluluk ahlakını görmekteyiz. Ahlakın amacı mutluluktur, insanın ulaşmak istediği en yüksek iyi de ancak mutluluktur ve mutluluğun yolu da erdemden geçer. Erdem insanın kendini bilmesiyle ortaya çıkan, yaşamı daha iyi hale getiren ve bizi mutlu kılan bilgidir. Bu nedenle Sokrates “kendini bil” sözünü söylemiştir. Kişi kendisini tanımadıkça, kendisi için neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilemez.

   Sokrates’e göre ahlak; amacı iyi ve iyilik olan bir düşüncedir. Herkes kendi iyiliğini istemektedir. Eylemlerimizin ahlaksal başlangıcı da budur.

   Sokrates ahlaki felsefe görüşlerini altı esasta toplamıştır:

 1) Kendi kendimizi bilmek suretiyle elde edebileceğimiz erdem,
2) İrademizi erdeme bağlamaktan, ayırmaktan doğan cesaret,
3) Duygularımızla irademizin bağlanmasından doğan dayanma,
4) Kendi cinsimizden olanlara karşı ilişkilerimize ait eylemler yani hak,
5) Tanrı ile birleşen irade yani din,
6) Kaynaklarını Tanrısal emirler oluşturan kanunlar uyma
    
    Sokrates’in yazılı eseri olmadığı için onun hakkında bilgilerimiz Platon’un diyaloglarındandır. Platon diyaloglarında Sokrates’i konuşturur.( örn; Sokrates'in Savunması adlı yapıtında) Sokrates hakkında edindiğimiz bilgilere göre yaşamı ve düşünceleri arasında çelişki olmadan, ahlaklı bir yaşam sürmüş, kendi doğruları uğruna ölümü de göze almıştır..





SOKRATES'TEN AHLAK İLE İLGİLİ SÖZLER


"Devletler kanunla değil, ahlakla daha iyi yönetilir."

 "Bir toplum ahlak ve hukuk içinde olmadığı zaman, vatandaşlar kendilerini bir çıkmaz
içinde bulurlar. İnsanlar ya ahlaki değer yargılarını veya hukuka olan saygılarını
yitirirler."

"Bilen insan kötülük yapmaz."  "Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir."

"En faziletli (erdemli) insan, ruhen yükselmeye çalışan, en mutlu insan da yükseldiğini duyandır."

"İnsanlar her zaman her yerde acıkmışlardır ama her zaman her yerde erdemli olmamışlardır."



İdam edilmeden önce karısı Xanthippe Sokrates’e şöyle der: “Ama sen suçsuzsun; suçsuz yere idam ediliyorsun.”
Sokrates de buna karşılık şöyle bir cevap verir: “Be kadın, suçlu olarak idam edilmemi mi yeğlerdin?”

SOKRATES'İN SAVUNMASI




















       Platon (sağdaki) hocasına vefa borcunu ödemek için onun suçlanışından, yargılanışına ve hatta idam edilişine kadar geçen tüm diyalogları "Sokrates'in Savunması" adlı yapıtında yayınlamış ve böylece hocası Sokrates'i ölümsüz kılmıştır.
     
       Bu kitap tüm hayatı boyunca erdemli ve ahlaklı bir yaşam sürmüş bir filozof'un , insanlara ahlak ve erdemi öğretmeye çabalarken, erdemsizce yargılanıp, ahlaksızca öldürülüşünü anlatır bizlere....

Kitabın  Konusu;
 
Sokrates’in Savunması, Mektuplarla birlikte Platon’un diyaloglardan ibaret olmayan tek eseridir. Eserde Platon’un felsefesiyle birlikte, hocası Sokrates’in suçsuz yere idam ediliş aşamaları ile İlk Çağda demokrasi gerçeğini bir arada görmek mümkündür.
 
Kitabın Özeti;
 
    Sokrates’i suçlayanlar vardır. Bu suçlayanların kim olduğu tam olarak bilinmemekte; fakat başlarında Melatos’un olduğu sanılmaktadır. Ünlü komedya yazarı Aristophanes de Sokrates’i Sofistlerle (Şüphecilerle) bir tutmuştur. Sokrates’in kötü ve yalancı biri olduğu, her şeye karıştığı, eğriyi doğru olarak gösterdiği gibi suçlamalar söz konusudur. Aristophanes, eserine Sokrates’in öğrencilere para karşılığında ders verdiğini, öğrencilerin aklını karıştırdığını yazmaktadır. Oysa Sokrates’in kimseye verecek bilgisi yoktur.
 
    Bir gün, Sokrates’in bir arkadaşı halka Sokrates’ten daha bilgili kimsenin olup olmadığını sormuştur. Tanrı sözcüsü, Sokrates’ten daha bilgili kimsenin olmadığını söylemiştir. Sokrates, bu olanlardan sonra bilgili bir insan olmadığı halde tanrı’nın neden böyle bir şey söylediğini düşünüp durmuştur. Sürekli olarak kendinden daha bilgili birisini arar. Sonunda görür ki hiç kimse bilgili değildir. Yalnız kendisinin ayrıcalığı, bilgili olmadığını bilmesidir.
Sokrates, bilgiyi arama sürecinde bile çok düşman kazanmıştır. Çünkü pek çok kişinin gerçekte bilgisiz olduğunu ortaya çıkarmıştır. Önce devlet adamlarının bilgisizliğini ortaya çıkarmıştır. Sonra şairlere gitmiş, onların şiirlerini yalnız içgüdü ile yazdıklarını ortaya çıkarmıştır. Sanat sahiplerinin de aynı kusuru taşıdıklarını, bilmedikleri şeylerden dem vurduklarını ispatlamıştır. Sokrates, aslında asıl bilgiye sahip olanın Tanrı olduğunu düşünmektedir. Bu süreçte Sokrates, kafasını meşgul eden soruların cevaplarını ararken çevresinde olup bitenlerin farkına varmamıştır.   Etrafındaki pek çok kişi, onun gençleri doğru yoldan çıkardığını, tanrıların yerine yeni tanrılar koyduğunu söylemektedir. Bu söylentiler onu mahkemeye sürükler. Sokrates, mahkum olursa suçlandığı gibi tanrıtanımaz olduğu için değil, insanların kinini üzerine çektiği içindir.
 
    Bu gelişmeler karşısında, Sokrates çok soğukkanlıdır. Ölmek veya mahkum olmak onun umurunda değildir; o, sadece doğruların peşindedir. Tehlike karşısında yılmamak, korkmamak onun prensibidir. Ona göre insanların en çok korktuğu şey olan ölüm, aslında kaçınılacak bir şey değildir. O, sadece kötülük yapmaktan korkar.
Sokrates, ideallerinden dönmemekte kararlıdır. O, asla Tanrı dışında kimseye boyun eğmez. Kendisi aleyhine söylenen her şey asılsıdır. Sokrates’in sürekli öğrencileri olmadığı gibi malı mülkü de yoktur. O, dünya hayatına önem vermeyen bilge birisidir. Yargıçları yumuşatmak için mahkemeye asla ailesini ve çocuklarını getirmez. Kararı, tamamen yargıçların iradeleri elinde olan Tanrı’ya bırakır.
 
   Sokrates, mahkemede suçlu görülür. O, bunu beklemektedir ve hiç tepki göstermez. O, herkesten farklı bir kişidir. İnsanların çoğunluğu gibi, makama, mevkiye, dünya hayatına önem vermemiştir ki, şimdi de üzülsün. İnsanlara hep erdemi ve ahlakı öğütlemiştir.  Böyle bir insana ancak, devletin hesabına çalıştığı için ödül verilebilir. Mahkeme para cezası vermez, çünkü parası yoktur. Sürgün etmez, çünkü sürgüne gittiği yerlerdeki insanları da fikirleriyle yönlendirecektir. Nihayet ölüm cezası verilir. O, ölüm cezası verilirken başkaları gibi ağlayıp sızlamamıştır. Yaptığı hiçbir şeyden dolayı da pişmanlık duymamıştır.
Platon’a göre Sokrates’in öldürülmesi için oy kullananlar çok acı çekecektir. Kurtulması için oy kullananlar ise gerçek birer yargıçtır.
 
   Sokrates’e göre ölüm bir ceza değildir; sadece bir yolculuktur. Ayrıca öteki dünyada soru sormak yüzünden mahkum edilme tehlikesi de yoktur. Sokrates, Atinalılardan son bir şey diler: “Çocukları erdemden, doğruluktan ayrılırsa kendisinin Atinalılara gösterdiği gibi Atinalılar da onlara yol göstersinler. Çocukları kendilerini çok beğenir ve bu dünyada bir hiç olduklarını unuturlarsa onları azarlamalarını ister Atinalılardan.

 
Sokrates'in Atinalılara son sözleri ; “Artık ayrılma vakti geldi çattı, ben ölmeye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece tanrı bilebilir.”

 
 
  Sofinin Dünyası adlı filmden Sokrates'in idamıyla ilgili bir sahne...
 


FRİEDRİCH NİETZSCHE VE AHLAK FELSEFESİ

 
 
 
Ahlak Dışı Bir Felsefe Anlayışı İnşa etmiştir 
 
    “Ahlaklı insan, ahlaksız insandan daha aşağı bir türdür.” Nietzsche
 Nietzsche (1844-1900) ahlak değerlerine karşı en sert eleştirileri yapmış ve kendine göre ahlak dışı (amoral) bir felsefe kurma girişiminde bulunmuş olan Alman filozoftur.  Aklı değil istenci, toplumu değil bireyi üstün tutan bir anlayışın temsilcisidir. Akılcılığı ve toplumculuğu besleyen değerlerin yerine bireyciliği (individüalizm) ve istenci destekleyen değerlerin konulmasını savunmuştur. 

     Ona göre gelişmek için mevcut ahlakı reddetmek gerekir
Nietzsche’ye göre, ahlak belli bir çağın değer yargıları ve “iyidir-kötüdür” dediği şeylerin tablosudur. Bu şekilde algılanan göreli değerler tablosundan uzak durmak gerekir. Kendi ifadesiyle ”Ahlaksal olan diye bir şeyden bahsedilemez, ancak olayların ahlaksal bir yorumundan bahsedilebilir.”[1] “Böyle Buyurdu Zerdüşt’te Nietzsche sıradan sürünün ortalama insanı ile karşıtlık içinde gördüğü ideal insanını, üstün insan’ı betimler. ‘İyinin ve kötünün ötesinde’ olan üstün insan herhangi başka bir sözle ‘ahlaksal dünya düzeni’ni yadsıyarak kendi değerlerini yaratır.”[2] Yani gelişmek için mevcut ahlakı reddetmek gereklidir. 

     Toplumu Halk Sınıf Ve Seçkinler Sınıfı Olarak İkiye Ayırmıştır
Nietzsche’ye göre toplumda iki tür insan ve bunların oluşturduğu iki tür toplumsal sınıf vardır. Bunlardan bi­ri halk sınıfı, diğeri seçkinler sınıfıdır. Halk sınıfı sürü durumundadır. Din ve gündelik ahlak kuralları bu sınıf için yeterlidir; çünkü onun asıl görevi seçkin sınıfın oluşmasına elverişli koşulları sağlamaktır. 


     Vicdan yerine; Bireyci, bencil, acımasız, istenci güçlendiren ahlakı savunmuştur.
Seçkin sınıfa yakı­şan ahlak, insanın doğasına uygun olan bireyci, bencil, acımasız, istenci güçlendiren ahlaktır. Ona göre dinler ve kimi filozoflar bu ahlak yerine özverili olmayı öğütleyen, zayıflığı, miskinliği koruyan ve bireyin güdülerini körletip onu edilginliğe yönelten köleler ahlakını benimsemişlerdir. Artık sıradan kimselere ve korkaklara yarayan bu ahlaktan kurtulmanın zamanı gelmiştir. Bunun yolu da vicdan ahlakı yerine deha yani iktidara doğru giden güç ahlakını koymaktır. İnsani ilişkilerde gücü ön plana almıştır. Ona göre “güçlü olan haklıdır”Nietzsche’ye göre yeni ahlak değerleri seçkin sınıf arasından yetişecek üst insanlarca(übermensche) konula­caktır. Üst insan güçlü istencin simgesidir. Nietzsche’nin bu yaklaşımı, gücü “en yüce iyi” durumuna getirmekte­dir. Bu düşünce bazı düşünürlerce faşizmin habercisi olarak nitelenmiştir.

      Dünyanın özüne güçler arası çatışmaları koyan Nietzsche, pek çok ahlakçıyı “Kimseyi incitme!” buyruğunu ahlak sorunun temeline yerleştirmesinden ötürü eleştirir. Şöyle der; “Güçlü olan gücünün gerektirdiğini yapmalıdır ve dünya güçlülerindir.”[3] Bu noktada görüyoruz ki Nietzsche’ye göre güç ve güçlü meşrudur ve her zaman haklıdır: “Nietzsche, güce başlı başına bir hayranlık duymuş ve onu ahlaksal ölçülere ya da etik unsurlara bakılmaksızın kazanılacak bir şey olarak görmüştür.”[4] 
Dünya bir savaş meydanıdır.

Davayı kutsal yapan şey iyi bir savaştır!”

     Lamarck ve evrim teorisinin ana kuramcısı Charles Darwin ile başlayan en üstün türün ayakta kaldığı düşüncesi ve Maltus’un öğretileri Nietzsche’nin düşünce yapısının temelleri oldu. Bu temel, insanoğluna özetle şu mesajı veriyordu: “Canlıların yaşamda kalması için tek yol, birbirleriyle savaşmalarıdır. Doğada bir seçme-ayıklama süreci vardır. Buna göre her soyun en uygun niteliklere sahip olan temsilcileri, yaşamda kalır. Doğanın yasası budur.”[5]
Doğanın yasasını böyle gören ve savaşarak üstün insana uzanan yolda yeni adımlar atıldığına inanan Nietzsche bu noktada savaşı kutsamış ve şunları söylemiştir: “Diyorsunuz ki savaşı kutsal kılan şey iyi bir davadır. Ben size derim ki her davayı kursal yapan şey iyi bir savaştır.”
Özetle F. Nietzsche’nin bütün felsefesinde bir başkaldırı vardır. Toplumun bütün değerlerine karşı çıkmıştır. Nietzsche, Darwin’in kuramında belirtildiği gibi “ güçlüler yaşam savaşı içinde güçsüzleri yok eder.” anlayışını benimsemiştir. O, ahlâkın amacının eşitlik olamayacağını düşünür. Çünkü, hayatın içinde eşitlik yoktur. İçinde yaşadığı dönemin ahlâk anlayışını bir köle ahlâkı olarak yorumlar ve tüm dinsel değerlere karşı çıkar. Bunun yerine insanlara yeni amaç ve değerler sunmaya çalışır.

      Nietzsche’nin anlayışında insanın kendi çıkarları için gereğinde başka insanları yok etmesi iyi ve soylu bir davranıştır. Soylu sınıf her şeye egemen olunca, sonunda üstün insan ortaya çıkacaktır. Üstün insan güçlüdür, her şey onun için çalışır. Nietzsche’nin bu anlayışında güç en yüce erdem olarak değerlendirilmiştir.

     Nietzsche’nin bu görüşlerinden en çok Hitler etkilenerek ‘üstün ırk’ görüşüne kapılmıştır.
Hayatı güçten ibaret gören Nietzsche, güçlerin çarpışmasından ve güçsüz olanın elenmesinden başka bir şey olmayan savaşı üstün insana ulaşma noktasında bir araç olarak savunmuştur.







1- İyinin ve Kötünün Ötesinde, Friedrich Wilhelm Nietzsche
2- Felsefe Tarihi / William S. SAHAKIAN
3- Nietzsche’nin Ahlak Görüşü, Ayşe SEVİNÇ
4-Uluslar arası İlişkiler Teorileri, Prof. Dr. Tayyar ARI
5-Düşünce Tarihi ve İnsan Doğası, Doç. Dr. Ayhan AYDIN